Bikram: Yogi, Guru, Saldırgan
Bikram Choudhury 1970’ler Amerika’sında Hindistan’dan kendini ithal etmiş bir yogi yani yoga uygulayıcısı. Kendi adını verdiği Bikram Yoga ile kendine has bir yoga felsefesi yarattığı ve kendine mal ettiği 26 duruş 2 nefeslik özel seriyi uyguladığı biliniyor. Bikram Yoga, diğer adıyla sıcak yoga, ekstrem sıcak bir ortamda kişinin kendi fiziksel sınırlarını zorlayarak gerçekleştirdiği bir yoga türü denilebilir.
Netflix yapımı Bikram: Yogi, Guru, Predator adlı belgesel bu yoga türünün ortaya çıktığı zamandan beri sayısız kişiyi etki altına alışını, eski ABD Başkanı Nixon’ı iyileştirip Hollywood ünlüleri gibi üst düzey kişiler arasında popüler olup medyada büyük bir yer buluşunu anlatılıyor. Bu yoga ile beraber yoga'yı ABD'de popülerleştirip fenomen haline getirme süreci ve bu sürecin sonunda başlangıçtaki halinden ne kadar uzaklaştığı aktarılıyor.
Bikram'ın belgeselin başında ilk ortaya çıktığı zamanki yeni bir başlangıcın getirdiği tazelik ve güzel niyetlerden oluşan enerjisi o zamanlara tanıklık etmiş kişilerin ifadelerinden hissediliyor. Onun için dönüm noktalarından biri geçirdiği talihsizlik üzerine pes etmeyişi ve ABD’ye gidip Başkan Nixon’a şifa oluşu. Bunun üzerine yeşil pasaport almak için hiç uğraşmadığını aktarıyor, Nixon’ın ona hayranlığı ve minnettarlığının bir timsali olarak ABD pasaportu edindiğini ifade ediyor.
Zamanla kitlelere yayılan Bikram Yoga, belki topluluk psikolojinden belki de gerçekten yoga serisinin veya metodunun gerçekten insanlara iyi gelişinden hızlıca büyüyor ve onu zamanla piramidin tepesindeki kutsal zengin adama çeviriyor. Ancak metot Bikram’ın kişileri aşağılamasını da içeriyor. Şifanın çoğunlukla aşağılanma üzerinden bireyin kendini bastırarak Bikram’a teslim etmesine dayalı aktarımı Bikram’ın yarattığı iyi niyet kalkanının zamanla işlevini yitirmesine ve çatlaklar oluşmasına sebep oluyor.
Bikram ve yoga topluluğu, özünde varlığını Bikram’ın varlığına adamış kimseler tarafından oluşturulan bir topluluk. Bu topluluğun bireylerinin manevi olduğu kadar maddi anlamda da topluluğun içinde kalmasına yol açan kapalı bir sistem üzerine kurulu. Ancak sistemin özünü oluşturan güç yani Bikram’ın kendisi, insanların ona duyduğu olağanüstü bağlılığının sebep olduğu vazgeçilmezlik hissi sebebiyle zamanla sorumsuzlaşıyor ve bu durum onun eylemlerinde doğru yanlış kavramlarını yitirmesine sebep oluyor. Bir kadınla birlikte olmak için rızasının gerektiğini ve bu rızanın sahibi olamayacağı olasılığını idrak edemez hale gelen Bikram, zamanla idrakini kaybetmiş suçlu olduğunu kabullenemeyen bir tecavüzcüye dönüşüyor.
Ne var ki, masumiyet karinesine göre Bikram bir suçlu değil. Bikram’a yönelik bir soruşturma ve kovuşturma cinsel saldırı anlamında olmamış. Çünkü cinsel saldırıya uğrayan kadınlar için yapabilecek en iyi şey yollarına devam etmek olmuş.
Kendisine tecavüz eden kişinin alnını öpüp odasına geri döndüğünde bir daha olmaması için dua eden mağdurların ifadelerinden anlaşıldığı üzere bu kadınlar sistemin en şansız halkası olarak kendilerini sevmeyi sürdürmek zorunda kalmışlar çünkü hayatlarının kendileri ve sevdikleri için devam etmesi gerektiğini fark etmişler. Piramidin üstünde oturanın hipnotize eden kudretinin fazlasıyla altında oldukları gibi çıkaracakları sesin bu piramidi yıkmaya yetmeyeceğini düşünmüşler.
Mağdurların psikolojisini aktaran belgeselde, bu insanların davranışlarının sorgulanmaması gerektiği de hissettiriliyor. Davranışlarının sebeplerini anlamakta kendilerinin de çok büyük zorluklar çektikleri görülüyor çünkü.
Kutsal çemberin etrafına toplanmış toplulukların -içerde paylaştıkları ne olursa olsun- karanlık taraflarını aydınlatan bu türdeki üretimler, aslında hiç sahip olmadığı bir ışık ona bahşedilmiş gibi davranan bir insan evladından insanların gözlerini alamayışını gözler önüne seriyor.
Halbuki o insan evladının, Bikram’ın kendisine Nixon’ın bahşettiğini söylediği yeşil kartının aslında hiç olmayışı gibi, herhangi birinden bir farkı olmadığı anlaşılıyor.
Nibelungen Yüzüğü
Nibelung Yüzüğü, Çember Döngüsü, Yüzük adlarıyla da bilinen, Alman besteci Richard Wagner’ın dört epik operadan oluşan opera serisidir. Ren Altını, Valkürler, Siegfried ve Tanrıların Alacakaranlığı adlı 4 operadan oluşan başyapıt, toplamda neredeyse 17 saat sürer ve dört gün art arda dört gecelik kısımlar halinde izlenmek üzere tasarlanmıştır. Wagner bu eserini, Alman-İskandinav mitolojik kültüründen doğan Nibelungen Destanı’ndan yola çıkarak bestelemiştir.
İlk kısım Ren Altını’nda; cüce krallığı Nibelung’un kralı cüce Alberich Ren nehrinin perilerinden, dövülüp yüzük yapıldığında büyük bir güce sahip olacağını öğrendiği altını çalar ve tılsımlı bir yüzük yapar. Diğer tarafta tanrıların kıralı Wotan, devlerin yardımıyla Valhalla adında kendine bir saray yaptırmaktadır. Devlere borcunu ödemek için de cüce Alberich’in yaptığı tılsımlı güç yüzüğünü çalar. Ancak Alberich yüzüğü lanetlemiştir, yüzüğü ele geçiren herkesin kaderinde yüzüğün kölesi olmak ve kendi sonunu getirmek vardır.
İkinci kısım Valkürler’de; tanrılar kıralı Wotan, cüce Alberich’in yüzüğü tekrar ele geçirebileceğinden korktuğu için Valkürler olarak bilinen kızlarını dünyaya savaş alanlarında gezerek yeryüzündeki savaşçıları araması için gönderir. Brünnhilde de bunlardan biridir. Bu esnada Wotan’ın yeryüzündeki oğlu Siegmund, kızkardeşi Sieglinde’yi bulur. Ancak kavuşmaları kız kardeşinin eşine ihanet etmesine sebep olmuştur. Bunu duyan Wotan, Brünnhilde’ye yeryüzündeki oğlu Wotan’ı öldürmesini emreder. Ancak Brünnhilde babasına ihanet eder ve Sigmund’u korumaya çalışır. Ne var ki Sigmund ölür ve Brünnhilde kızkardeşi Sieglinde’yi yaşayabilmesi için bir ormana bırakır.
Daha sonraki bölümlerde Sieglinde’nin oğlu Siegfried ormanda dünyaya gelir ve büyür. Cüce Mime’den kim olduğunu öğrenen Siegfried de yüzüğün peşine düşer. Ancak yüzüğü ele geçirmesiyle lanet onu da etkisi altına alır ve annesinin kurtarıcısı kendisinin sevgilisi Brünnhilde’ye ihanet eder. Bunun sonucunda intikam almak isteyen Brünnhilde yüzüğü ele geçirir ve kendini yüzükle birlikte altının çalındığı Ren nehrine atar. Böylece yüzük yok olur ancak tüm bu maceraların sonunda tanrıların alacakaranlığı gelmiştir ve Valhalla (tanrıların sarayı) yüzüğün lanetiyle birlikte yanarak yok olur.
Eserde Wagner’ın müziğinin belirleyici özelliği olan leidmotiv tekniği kullanılmıştır. Bu tekniğe göre eserde bir karakteri, belirli bir duygu veya düşünceyi temsil eden kısa, tekrarlanan melodiler bulunmaktadır. Wagner, karakterlerin sahneye çıktığı anlarda ya da yüzük gibi önemli sembollerin varlık gösterdiği önemli sahnelerde, bunları temsil eden tekrarlanan melodilerden yararlanmış ve böylece ana temayı bütünleyen müzikal bir hafıza yaratmıştır. İtalyan operasının alışılmış kalıplarından sıyrılıp, karakterleri ve sembolleri bir bütün olarak yansıtmış ve opera sanatını hayal gücünün ötesine taşımıştır.
Nibelungen Yüzüğü ya da Wagner’ın Çember Döngüsü’ne esin kaynağı olan İskandinav mitolojisi, R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi kitap üçlemesine de esin kaynağı olmuştur. Bu sebeple serinin kitapları ve filmiyle Wagner’in Yüzük’ü genel olarak benzerlik göstermektedir.
Kaynaklar/Ayrıca Bakınız:
Öztürk Özhan, Dünya Mitolojisi, Nika Yayınları, Ankara, 2016
Wannart Değerlendirme
Makale 1
Makale 2