Doğanın Çığlığı
“Çığlık” olarak da bilinen tablo, ressam Edvard Much (1963 – 1944) tarafından 1893 ile 1910 yılları arasında aynı temada yapılan dört eserden biri. Orijinal ismi The Scream of Nature yani Doğanın Çığlığı olan tablo sanatçının çeşitli duygu durumlarını yansıttığı eserlerinin en güzel örneklerinden biri olmakla birlikte sanat tarihinin de en bilinen tabloları arasında.
Resimdeki ana figür, köprünün üzerinde durmakta ve kulaklarını tutmaktadır. Normalden daha büyük olan kafası, uzun ince elleri, dalgalı bedeni ve soluk rengiyle bir hayaleti de andırır. Gözleri yaşadığı dehşeti dışarı vuran bir ifadeyle fal taşı gibi açılmış, ağzı aralanmıştır. Açık ağzı çığlık atan bir insanın ağzını andırır. Ancak Munch eserin alt kısmına Almanca olarak “Doğanın içinden kocaman olağan dışı bir çığlığın geçtiğini duydum.” yazmıştır. Yani çığlık atan kendisi, ana figür değildir; doğanın içinde yarattığı yoğun duyguları böyle adlandırmıştır. Bu nedenle resmin Almanca orijinal adı “Doğanın Çığlığı”dır.
Resim detaylardan arınmıştır ancak sanatçı izleyiciye anlatmak istediği ruh halini tüm çarpıcılığıyla anlatmayı başarır. Bu resme bakan herhangi birinin hissedeceği tek şey dehşet duygusudur. Aktarmak istediği kaygı ve endişeyi, duygulara işaret edecek herhangi bir ayrıntı olmadan, tüm gerçekliğiyle ve tam anlamıyla anlatmayı başarmış olması, gördüğü ilgiyi açıklar niteliktedir.
Munch bu tabloyu kendi deneyimlerinden yola çıkarak yapmıştır ve esin kaynağı olan duygu durumunu şöyle ifade eder:
“Yolda iki arkadaşımla birlikte yürüyordum. Güneş batıyordu. Birdenbire gökyüzü kan kırmızısına büründü. Kendimi tükenmiş hissederek durakladım ve parmaklıklara yaslandım. Koyu mavi fiyordun ve şehrin üzerinde kan ve dil şeklinde alevler vardı. Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler ve ben korku içinde tir tir titreyerek kalakaldım. Doğanın içinden geçen sonsuz çığlığı içimde hissettim.”
Yıllar içinde kaygı hissinin evrensel dışavurumu olarak nitelendirilen Çığlık tablosu, aynı zamanda sanatçının trajik hayatının meyvesi olarak da düşünülebilir. Sarsıntılı bir çocukluk geçiren sanatçının annesi ve ablası ressam 14 yaşına girmeden vefat etmiştir. Babası da kız kardeşi de depresyon ile mücadele etmiş, kız kardeşi akıl hastanesine yatırılmış, babasını ise 12 yıl sonra kaybetmiştir.
Ancak Munch’un, kaygı duyma halini kabullenmiş olduğu söylenebilir. Öyle ki bu durumun sanatı ve kendisi için mahiyetini günlüğüne yazdığı “Kendimi bildim bileli derin bir anksiyete yaşadım ve bunu sanatımda ifade etmeye çalıştım. Bu anksiyete ve hastalık olmadan dümensiz bir gemi gibi olurdum” sözleriyle ifade eder.
Ünlü tablo birçok filme ilham olmuş, karikatürize edilerek popüler kültürde de güncelliğini korumuştur.
Kaynaklar:
Sanatın Kısa Öyküsü, Susie Hodge, ç: Deniz Öztok, Hepkitap Yayıncılık
Kültürservisi.com
Görsel 1, Birsanat1Kitap.com
Diderot Etkisi: Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık
21. Yüzyıl tüketim toplumuna ayna tutan kavramdır. Bu kavram ismini 18. Yy.da yaşamış Fransız filozof ve yazar Denis Diderot’tan alır. Diderot, bilimsel ve felsefi bilgileri Avrupa’ya yaymak amacıyla yazılan, Fransız Devrimi öncesindeki dönemin en önemli eserlerinden biri olan Ansiklopedi (Encyclopedie) adlı eserin iki yazarından biridir.
Değişim Rüzgarları
Neredeyse tüm yaşamını fakirlik ve sefalet içinde geçiren Diderot’un hayatı 1765 yılında değişti. Kızı evlenmek üzere olan Diderot, evlilik masraflarını karşılayabilecek durumda değildi. Bu durumu duyan Rus İmparatoru Büyük Katerina, Diderot’a yardım etmek istedi çünkü bir kitapsever olarak o zamanlarda yeni yayımlanmış Ansiklopedi kitabını okumuş ve çok sevmişti.
Bu sebeple Diderot’un kütüphanesini satın aldı ve kitaplarla ilgilenmesi için ona bir yıllık maaş teklif etti. Mali durumu bir anda değişen Diderot kızını evlendirdi. Evlendirirken kendisine kırmızı yeni bir sabahlık da aldı. Diderot’un yeni sabahlığı gerçekten çok güzeldi. Öyle güzeldi ki, Diderot zamanla sabahlığının diğer eşyaların yanında fazla güzel durduğunu hissetti.
Bunun üzerine kendisine sabahlığına uygun eşyalar almaya başladı. Zarafet ancak eşyalarının arasındaki uyum ve güzellikle sağlanabilirdi çünkü. Bir eşyayı daha yenilediğinde evin içindeki güzellik, uyum içinde artıyor fakat eski eşyaların uyumsuzluğu daha çok göze batıyordu. Bu döngü o kadar olağan hale gelmişti ki Diderot kendini halı, şamdan, daha parlak bir ayna derken neredeyse tüm ev eşyalarını yenilerken buldu. Ancak o kadar harcama yapmıştı ki, mali durumu borca batmış hale geldi.
İşte o zaman Diderot uyandı ve aldığı her yeni şeyin onu daha çok almaya yönlendirdiğini fark etti. Bunun üzerine Eski Sabahlığım için Pişmanlıklar adlı yazıyı kaleme aldı. Yazının ikinci başlığı elde ettiği parayı nasıl yitirdiğine acı bir gönderme taşıyordu: “Servetten daha fazla zevke sahip olanlara bir uyarıdır.”
Tüketim Sarmalı
Diderot Etkisinin iki temel prensibi vardır:
1. Bir tüketici tarafından satın alınan tüm ürünler, tüketici kimliğinin bir parçası haline gelir ve bu kimlikle uyumlu olmayı hedeflemektedir.
2.Alınan yeni bir eşyanın bu kimlikle uyumlu olmaması durumda yeniden uyumun sağlanabilmesi için yeni eşya alınmaya başlanabilir. Böylece tüketim sarmalına girilebilir.
Bu prensiplere göre satın aldığımız eşyalar kimliğimizi oluşturur. Takım giydiğimizde rahat kıyafetlerin içinde olduğumuz gibi hissetmeyiz. Çok şık bir pantolon aldığımızda, eski ayakkabılarımız gözümüze çarpar. Gösterişli bir oturma takımına büyük bir televizyon ancak yakışır.
Anatomik Alışkanlıklar kitabının yazarı James Clear, kitabında bu etkiye değiniyor. Bu etkiden alışkanlık edinme bağlamında olumlu anlamda da yararlanabileceğimizden bahsediliyor. Alışkanlık istifleme metodu olarak adlandırılan metodla, eski alışkanlığınızın hemen ardına yeni bir alışkanlık eklerseniz, eski alışkanlığınız yeni alışkanlığınızı tetikleyen bir eyleme dönüşür. Böylece daha kolay alışkanlık edinebilirsiniz.
Diderot'un kendi deneyimlerinden damıtarak adını koyduğu bu sosyal kavram bugün 21.Yy kapitalizm sistemine ve tüketim eğilimlerimize ışık tutuyor. Diderot ise sabahlığına dair yazısında şu sözlere yer veriyor:
"Eski bornozumun mutlak efendisiydim. Yenisinin kölesi oldum."