Mantıku't Tayr
Mantıku’t Tayr ( Kuş Diliyle veya Kuş Dili olarak çevrilebilir) 12.yy.da yaşamış İranlı şair Feridüddin Attar tarafından yazılan manzum bir eserdir. Manzum eserler mısralardan oluşan, kafiyelerden yararlanılarak yazılan şiir biçimindeki uzun yapıtlardır.
Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden biri olan Mantıku’t Tayr’da, kuş sembolizminden yararlanılarak tasavvuf inancındaki Vahdet-i vücut anlayışı anlatılmaktadır. Hikâye kuşların toplanıp hiçbir ülkenin padişahsız olmadığını, padişahsız ülkenin ordusunda düzen ve tertibin kalmayacağını, kendilerine bir padişah bulmaları gerektiğini söylemeleriyle başlar.
Süleyman peygamberin haberci kuşu Hüdhüd, Simurg adında bir padişahlarının olduğunu, o padişahın da Kaf Dağı’nın ardında olduğunu söyler.
“O bize yakındır lakin biz ona uzağız, ona ulaşmamız için zorlu bir yolculuğa çıkmamız lazımdır.”
Yolculuğun güçlüklerini duyan Bülbül, Papağan, Tavus, Kaz, Keklik, Baykuş gibi bazı kuşlar vazgeçmek isterler. Hüdhüd’le karşılıklı tartışırlar. Bu tartışmalarda her bir kuşun mazeretleri onun öyküsü olur. Hüdhüd onları ikna eder ve bunun üzerine Kuşlar Ülkesi’nin kuşları Kaf Dağı’nın ardındaki Simurg’u bulmak için çetin ve zorluklarla dolu bir yolculuğa çıkarlar.
Uzun yolculuk esnasında bitkin düşen kuşlar zamanla şüpheye düşerler. Hüdhüd onların sorularına cevap verir. Kuşlardan biri onları neyin beklediğini sorar.
“Ey yolu tanıyan Hüdhüd, gözlerimiz bu vadide karardı.Yoldaş, bu yol kaç fersahtır?”
Hüdhüd der ki;
“Önümüzde yedi vadi vardır. Dünyadan gelip de bu yolu dönen olmadı. Bu yüzden yolun kaç fersah olduğunu bilen yoktur. İlk vadi talep vadisidir, sonra ucu bucağı olmayan aşk vadisi gelir. Üçüncü vadi marifet (bilgi) vadisidir.
Dördüncüsü istiğnadır (ihtiyaçsızlık). Beşinci vadi tertemiz olan tevhid (birlik) vadisidir. Sonra tehlikeli olan hayret vadisi gelir. Yedinci vadi de Yoksulluk ve fena (yok olma) vadisidir. Bundan sonra yolun sona erer, Bir damla olsan okyanus kesilirsin.”
Kuşlar sırasıyla bu vadilerle geçerler. Hakikat yolunu temsil eden bu yedi vadiyi geçen kuşlardan yalnızca 30 kuş yolu aşıp Kaf Dağı’nın ardındaki yüce bir dergâha ulaşabilir.
Dergaha ulaşan kuşların Simurg’u aradıkları anlaşılınca bir haberci önlerine birer kâğıt parçası bırakır. Kâğıtları okuyan kuşlar bütün yaptıklarının yazılı olduğunu görürler ve şaşırırlar. Bu sırada Simurg kendini gösterir. Fakat gördükleri Simurg kendilerinden başka bir varlık değildir. Simurg’da kendilerini, kendilerinde Simurg’u görürler. (Simurg otuz kuş anlamına gelir.)
Ve bir ses duyulur: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz; daha fazla veya daha eksik gelseydiniz yine o kadar görünürdünüz; çünkü güneşe benzeyen bu dergah bir aynadır.”
Kaf Dağının ardındaki dergâha erişen otuz kuş aradıkları padişahın varılması gereken yere yolculuk eden kendileri olduğunu anlar. Yolun sonunda hepsi Simurg’a erişerek fani olur, artık ne yol ne yolcu ne de kılavuz vardır. Gölge güneşte kaybolur. Hepsi “bir” olmuştur.
Tasavvuf anlayışını anlatan bu eserde Hüdhüd’ün anlattığı 7 vadi tasavvuf inancının prensiplerini simgeler. Allah Simurg, Dergah ayna ile sembolleştirilmiştir. Dergâha erişen kuşların da hakikate (islam bilgisi ve inancına) o ayna, yani kendileri yoluyla eriştiklerini anlatır.
Mantıku’t-Tayr, 13. yüzyıl sonlarında Gülşehri tarafından çevrilmiştir. Günümüzde çevirileri yoluyla halen okunmakta ve ilgi görmekte olan bir eserdir.
Görsel:Simurg Sanatevi, Simurg Yağlı Bayo Tablo
Diderot Etkisi: Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık
21. Yüzyıl tüketim toplumuna ayna tutan kavramdır. Bu kavram ismini 18. Yy.da yaşamış Fransız filozof ve yazar Denis Diderot’tan alır. Diderot, bilimsel ve felsefi bilgileri Avrupa’ya yaymak amacıyla yazılan, Fransız Devrimi öncesindeki dönemin en önemli eserlerinden biri olan Ansiklopedi (Encyclopedie) adlı eserin iki yazarından biridir.
Değişim Rüzgarları
Neredeyse tüm yaşamını fakirlik ve sefalet içinde geçiren Diderot’un hayatı 1765 yılında değişti. Kızı evlenmek üzere olan Diderot, evlilik masraflarını karşılayabilecek durumda değildi. Bu durumu duyan Rus İmparatoru Büyük Katerina, Diderot’a yardım etmek istedi çünkü bir kitapsever olarak o zamanlarda yeni yayımlanmış Ansiklopedi kitabını okumuş ve çok sevmişti.
Bu sebeple Diderot’un kütüphanesini satın aldı ve kitaplarla ilgilenmesi için ona bir yıllık maaş teklif etti. Mali durumu bir anda değişen Diderot kızını evlendirdi. Evlendirirken kendisine kırmızı yeni bir sabahlık da aldı. Diderot’un yeni sabahlığı gerçekten çok güzeldi. Öyle güzeldi ki, Diderot zamanla sabahlığının diğer eşyaların yanında fazla güzel durduğunu hissetti.
Bunun üzerine kendisine sabahlığına uygun eşyalar almaya başladı. Zarafet ancak eşyalarının arasındaki uyum ve güzellikle sağlanabilirdi çünkü. Bir eşyayı daha yenilediğinde evin içindeki güzellik, uyum içinde artıyor fakat eski eşyaların uyumsuzluğu daha çok göze batıyordu. Bu döngü o kadar olağan hale gelmişti ki Diderot kendini halı, şamdan, daha parlak bir ayna derken neredeyse tüm ev eşyalarını yenilerken buldu. Ancak o kadar harcama yapmıştı ki, mali durumu borca batmış hale geldi.
İşte o zaman Diderot uyandı ve aldığı her yeni şeyin onu daha çok almaya yönlendirdiğini fark etti. Bunun üzerine Eski Sabahlığım için Pişmanlıklar adlı yazıyı kaleme aldı. Yazının ikinci başlığı elde ettiği parayı nasıl yitirdiğine acı bir gönderme taşıyordu: “Servetten daha fazla zevke sahip olanlara bir uyarıdır.”
Tüketim Sarmalı
Diderot Etkisinin iki temel prensibi vardır:
1. Bir tüketici tarafından satın alınan tüm ürünler, tüketici kimliğinin bir parçası haline gelir ve bu kimlikle uyumlu olmayı hedeflemektedir.
2.Alınan yeni bir eşyanın bu kimlikle uyumlu olmaması durumda yeniden uyumun sağlanabilmesi için yeni eşya alınmaya başlanabilir. Böylece tüketim sarmalına girilebilir.
Bu prensiplere göre satın aldığımız eşyalar kimliğimizi oluşturur. Takım giydiğimizde rahat kıyafetlerin içinde olduğumuz gibi hissetmeyiz. Çok şık bir pantolon aldığımızda, eski ayakkabılarımız gözümüze çarpar. Gösterişli bir oturma takımına büyük bir televizyon ancak yakışır.
Anatomik Alışkanlıklar kitabının yazarı James Clear, kitabında bu etkiye değiniyor. Bu etkiden alışkanlık edinme bağlamında olumlu anlamda da yararlanabileceğimizden bahsediliyor. Alışkanlık istifleme metodu olarak adlandırılan metodla, eski alışkanlığınızın hemen ardına yeni bir alışkanlık eklerseniz, eski alışkanlığınız yeni alışkanlığınızı tetikleyen bir eyleme dönüşür. Böylece daha kolay alışkanlık edinebilirsiniz.
Diderot'un kendi deneyimlerinden damıtarak adını koyduğu bu sosyal kavram bugün 21.Yy kapitalizm sistemine ve tüketim eğilimlerimize ışık tutuyor. Diderot ise sabahlığına dair yazısında şu sözlere yer veriyor:
"Eski bornozumun mutlak efendisiydim. Yenisinin kölesi oldum."