Nibelungen Yüzüğü

22 Ağustos 2021 15:49 Haftalık Kültür
resimler-kitap/wagner_nibelungen_yüzüğü_lotr_morenhaber.jpg
google news

Nibelung Yüzüğü, Çember Döngüsü, Yüzük adlarıyla da bilinen, Alman besteci Richard Wagner’ın dört epik operadan oluşan opera serisidir. Ren Altını, Valkürler, Siegfried ve Tanrıların Alacakaranlığı adlı 4 operadan oluşan başyapıt, toplamda neredeyse 17 saat sürer ve dört gün art arda dört gecelik kısımlar halinde izlenmek üzere tasarlanmıştır. Wagner bu eserini, Alman-İskandinav mitolojik kültüründen doğan Nibelungen Destanı’ndan yola çıkarak bestelemiştir.

İlk kısım Ren Altını’nda; cüce krallığı Nibelung’un kralı cüce Alberich Ren nehrinin perilerinden, dövülüp yüzük yapıldığında büyük bir güce sahip olacağını öğrendiği altını çalar ve tılsımlı bir yüzük yapar. Diğer tarafta tanrıların kıralı Wotan, devlerin yardımıyla Valhalla adında kendine bir saray yaptırmaktadır. Devlere borcunu ödemek için de cüce Alberich’in yaptığı tılsımlı güç yüzüğünü çalar. Ancak Alberich yüzüğü lanetlemiştir, yüzüğü ele geçiren herkesin kaderinde yüzüğün kölesi olmak ve kendi sonunu getirmek vardır.

İkinci kısım Valkürler’de; tanrılar kıralı Wotan, cüce Alberich’in yüzüğü tekrar ele geçirebileceğinden korktuğu için Valkürler olarak bilinen kızlarını dünyaya savaş alanlarında gezerek yeryüzündeki savaşçıları araması için gönderir. Brünnhilde de bunlardan biridir. Bu esnada Wotan’ın yeryüzündeki oğlu Siegmund, kızkardeşi Sieglinde’yi bulur. Ancak kavuşmaları kız kardeşinin eşine ihanet etmesine sebep olmuştur. Bunu duyan Wotan, Brünnhilde’ye yeryüzündeki oğlu Wotan’ı öldürmesini emreder. Ancak Brünnhilde babasına ihanet eder ve Sigmund’u korumaya çalışır. Ne var ki Sigmund ölür ve Brünnhilde kızkardeşi Sieglinde’yi yaşayabilmesi için bir ormana bırakır.

Daha sonraki bölümlerde Sieglinde’nin oğlu Siegfried  ormanda dünyaya gelir ve büyür. Cüce Mime’den kim olduğunu öğrenen Siegfried de yüzüğün peşine düşer. Ancak yüzüğü ele geçirmesiyle lanet onu da etkisi altına alır ve annesinin kurtarıcısı kendisinin sevgilisi Brünnhilde’ye ihanet eder. Bunun sonucunda intikam almak isteyen Brünnhilde yüzüğü ele geçirir ve kendini yüzükle birlikte altının çalındığı Ren nehrine atar. Böylece yüzük yok olur ancak tüm bu maceraların sonunda tanrıların alacakaranlığı gelmiştir ve Valhalla (tanrıların sarayı) yüzüğün lanetiyle birlikte yanarak yok olur.

nibelungen yüzüğü lotr

Eserde Wagner’ın müziğinin belirleyici özelliği olan leidmotiv tekniği kullanılmıştır. Bu tekniğe göre eserde bir karakteri, belirli bir duygu veya düşünceyi temsil eden kısa, tekrarlanan melodiler bulunmaktadır. Wagner, karakterlerin sahneye çıktığı anlarda ya da yüzük gibi önemli sembollerin varlık gösterdiği önemli sahnelerde, bunları temsil eden tekrarlanan melodilerden yararlanmış ve böylece ana temayı bütünleyen müzikal bir hafıza yaratmıştır. İtalyan operasının alışılmış kalıplarından sıyrılıp, karakterleri ve sembolleri bir bütün olarak yansıtmış ve opera sanatını hayal gücünün ötesine taşımıştır.

Nibelungen Yüzüğü ya da Wagner’ın Çember Döngüsü’ne esin kaynağı olan İskandinav mitolojisi, R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi kitap üçlemesine de esin kaynağı olmuştur. Bu sebeple serinin kitapları ve filmiyle Wagner’in Yüzük’ü genel olarak benzerlik göstermektedir.

Kaynaklar/Ayrıca Bakınız:
Öztürk Özhan, Dünya Mitolojisi, Nika Yayınları, Ankara, 2016
Wannart Değerlendirme
Makale 1
Makale 2

Zilif, Oruç Aruoba

11 Temmuz 2021 22:22 Haftalık Kültür
resimler-kitap/ZİLİF.jpg

Zilif, Oruç Aruoba’nın kızı Filiz’e yazdığı bir mektuptur. Yazar intiharı düşündüğü bir gece, o zamanlar daha çocuk olan kızı Filiz’e bir mektup yazar. Daha sonra intiharı gerçekleşmez, mektup Ocak 2002’de çok az sayıda basılır. Zilif, yazarın kızının adı olan “filiz” kelimesinin tersten okunuşudur. Yazar geçtiğimiz yıl hayatını kaybettikten sonra Nisan ayında tekrar basılmıştır. 32 sayfadan oluşur, ancak her sayfada neredeyse bir paragraf yazı bile yoktur, oldukça kısa ve akıcı bir eserdir.

Yazar bir Temmuz akşamında, zorlukla yazıyorum, diye başlar mektubuna. Ellerinin titrediğini ve yazdığı defteri kendisinin yaptığını söyler, bu sebeple yazısının düzensizliğini mazur görmesini dileyecek kadar naiftir.

“Bu dünya pek fazla şey vermedi bana, hoş ben de ona pek bir şey vermedim ya… Ama başlangıçta öyle değildi. Gençliğimde ben de coşkuyla, tutkuyla atılmıştım hayata; Annen’i sevmiş, işimde de başarılı olmak istemiştim. Sonra, biliyorsun, işimi de Annen’i de kaybettim. (Her şeyimi) Peki nasıl oldu da bu hale düştüm? Sana anlatmaya çalışacağım. Umarım anlarsın; çünkü bu anlatacağımı anlayabileceğinden pek emin değilim, çünkü, belki ben de tam olarak anlayamamışımdır ve anlatamıyorumdur…

“Coşku”, “tutku” dedim. Bu duygularla, şunu isteyerek giriştim hayata: Tanınmak. İnsanların, hele, yakınlarımın, beni tanıması, yaptıklarımı görmeleri, ne yaptığımı anlamaları. Bak, sevmesi, saymaları demiyorum; amacım da birçoklarının yaptığı gibi, kendisini şöyle şöyle göstermek, şu şu gibi görünmek, hak etmediği bir sevgi bulmak, layık olmadığı bir saygı görmek değildi. Beni ben olarak tanısınlar, bilsinler istiyordum. Gençtim, dopdoluydum; büyük işlere girişmek, gücümü sınamak, başarıya ulaşmak istiyordum. Bunları yaparken de nasıl bir kişi olduğum ortaya çıksın, gözüksün istiyordum. İşte etrafımdakiler de bu kişiyi, bu “ben”i görsünler, kişiliğimi anlasınlar istedim. Sahici olmak; sahiden anlaşılmak, tanınmaktı istediğim.

Ama beni tanımalarını en çok istediğim kişiler, beni en çok yanlış anlayan kişiler oldular. Bak sakın sen de yanlış anlama: Sızlanıyor değilim, hiçbir şeyden yakınmıyorum. Davacı değilim dünyadan. Bunları yalnız senin için; şimdi, sana, yazıyorum. Başka kimseye söyleyecek sözüm yok.”

Bu metnin bütün yayın hakları Dr. Filiz Ersel’e aittir. Sel Yayıncılık, Oruç Aruoba, 2021, 4.Baskı